ARTEMİS EPHESİA FESTİVALİ VE MAYIS AYI
“Antik Dünyanın en büyük kitlesel turizm hareketi”
Strabon, M.S 17’de yazdığı “Geographika” (Coğrafya) kitabında Efes
yakınlarındaki Kenkhrios ırmağının yakınındaki “Ortygia” adlı korulukta tanrıça
Leto’nun Artemis’i doğurduğunu yazar. Genel kanı anlatılan bu
tarifin bugün “Arvalya” (?) dediğimiz bölge olduğu kabul edilir.
Tarihlendirirken de 6 Mayıs Efesli Artemis’in doğumu olarak kabul edilir ve
adına festivaller düzenlenirdi…
Mayıs ayı boyunca Artemis için yapılan bu festival, kitlesel
olarak antik dünyanın en büyük ve en ünlü turizm hareketiydi. “Ephesia” adı
verilen bu festivale genellikle kent devletlerinin temsilcileri (Theoroi)
Artemis’e adadıkları hediyeler ile mutlaka katılırdı. Bu festival aynı zamanda
Artemis Kültüne inananlar için hac hareketiydi. Hem eğlence hem de ibadet
olarak gelen binlerce kişi Efes’in ekonomisine tahmin edemeyeceğimiz kadar
katkı sunarlardı. Hatta antik dünyada Mayıs ayı Artemisia (Artemisya) ayı
olarak anılırdı.
Uluslararası olan Artemis Ephesia Festivali faaliyetleri arasında
tapınaktaki Artemis Heykeli altın kumaşa sarılarak Ege Denizinde yıkanıyordu.
Heykel rahipler ve alaylar eşliğinde Panayır (Pion) dağının
etrafından dolaşıp Efes’in içinden geçerek tekrar tapınağa getirilirdi.
Tapınağın sunağına binlerce hayvan dualar eşliğinde tanrıça adına kurban
edilirdi. Bu esnada geleneksel olarak tütsüler yakılırdı. Büyük bir şölen
eşliğinde yapılan bu törenler, dört bir yandan gelen ziyaretçilerin nidaları
eşliğinde son bulurdu. Evlerine dönerken tanrıçanın altın ve gümüş heykellerini
satın alarak evlerine götürürlerdi. En çok rağbet gören hediyeler bunlardı. Bu
işten de Efes Sarraf Loncası çok ciddi paralar kazanırlardı.
Festival esnasında genç kızlar Pion dağının batısından, genç delikanlılar
ise doğusundan alaylar eşliğinde yürüyerek tapınağın önünde buluşurlardı.
Burada iki tarafta evlenecekleri kişileri seçebilirlerdi.
Şadan Gökovalı hocamızın aktardığına bir hikayeye göre;
İşte şimdi yine bir
şenlik ve yine genç alayları.
Delikanlıların başını,
Habrakoms çekiyordu. Tanrılar ona beden ve ruh güzelliği bağışlamıştı. O,
Efes’in saygın ailelerinden Likomedes ile Themiste’nin biricik oğluydu. Bilgi,
spor ve savaş oyunlarında onun karşısında duran olmazdı. Kendisi de bunu
biliyor, gurura kapılıyordu. Hiçbir genç kızı kendisine eş olmaya değer
bulmuyor, dahası, insanların Eros’a tanrı diye tapınmasına şaşıyor, kızıyordu.
“Eros da kim oluyormuş benim yanımda? Ben ondan üstünüm; bu yüzden evleneceğim
bir kız beğenemiyorum” diyordu. Tahmin edersiniz ki; Aphrodite’nin kanatlı oğlu
Eros, bu duruma içerleniyor, Habrokoms’a haddini bildirmeyi geçiriyordu
kafasından…
Efes’in seçkin kızları
da, rüzgârda yelpazelenen buğday tarlaları gibi nazlı nazlı ilerliyordu. Genç
kızlar alayının başını, yine Efes’in soylu ailelerinden Megamedes – Evippe
çiftinin güzeller güzeli kızı Antiya çekiyordu. O da, güzelliğiyle mağrurdu.
Bırakın ölümlü bir kızı, Aşk ve Güzellik Tanrıçası Afrodite’i bile kendisiyle
eşdeğer görmüyordu. “O da kim oluyormuş? Ben Ay’ım, o benim yanımda sönmüş bir
yıldızdır ancak” diye övünüyordu. Siz Aphrodite olsanız, gücenmez misiniz
Antiya’ya? Tanrıça da öyle yaptı; Efes güzeline haddini bildirmeyi kafasına
koydu. “Bir tanrıça ile boy ölçüşmeye kalkışmak neymiş; o da görsün, Efes’liler
de!” diyordu.
İşte, kader ağlarını
örüyor; Eros ile Aphrodite, büyüklük taslayan Efesli iki gence tuzak kuruyordu…
İki alay, Efes’in en
kutsal mekânı Artemision’a yaklaştı. İki taraftaki gençlerin gözleri, karşı
alaydakilerin gözlerini görme mesafesine kadar yaklaşmıştı. İşte, Habrokoms ile
Antiya da göz göze geldiler. İkisi de cin çarpmışa döndü; başları döndü. Ne
oluyordu böyle? Dünya mı dönüyordu ne?
Hani ikisi de
mağrurdu? Hani ikisi de, dünyada hiçbir kişiyi kendisine yakıştıramıyor;
kimseyi beğenmeyeceğine emin görünüyordu? Yoksa, en büyük güç AŞK, hükmünü
icra mı ediyordu? Kesin öyleydi ama, ikisi de kararından dönmek istemiyordu.
İstedikleri kadar istemesinler; Aphrodite’in buyruğuyla Eros, yapacağını
yapmış; iki kendini beğenmişin yüreğine, zehirli aşk oklarını fırlatmıştı!...
Yürüyüşün sonu, alayın
durumu ikisinin de umurunda değildi gayrı. Gözleri, birbirlerinden başkasını
görmüyor, görmek istemiyordu. Hal böyleyken, ağızlarını bıçak açmıyor, ikisi de
dertlerini kimseye açmıyordu. İkisi de kendi evlerinde aşk hummasına tutulmuş;
yataklarında ayva sarılığında yatıyordu…
Habrokoms’un ve
Antiya’nın ana-babası, çocuklarını göstermedik doktor, danışmadıkları bilgin
bırakmadılar. Bin bir dert verip, bir o kadar derman vermiş olan Yaradılış, iki
aşığa ne tanı koyabiliyor, ne ilaç önerebiliyordu. Gitti gidiyordu gencecik
filizler.
Derken, bir aklı
evvel, iki aileye yol gösterdi;
- Siz ne diye yakınıp,
çırpınıp duruyorsunuz? Didyma (Didim) Apollon kâhini (gelecek bilicisi) ne güne
duruyor?
Hay aklınla bin yaşa.
Bu yol neden akıllarına gelmemişti?
Vakit yitirmeden,
Geleceği Gören Tanrı’nın dünyadaki en büyük ve en muteber tapınağına vardılar.
Tanrı adına konuşan kâhin, fazla bekletmeden şu yorumu patlattı:
- Siz ne diye
hastalığın nedenini ve çaresini arıyorsunuz? İkisini de aynı dert yıpratmakta.
İkisi de açmadan solan goncalara benziyor. İkisini aynı umar beklemede. Yarından
tezi yok; ikisini aynı gemi ile yola çıkaracaksınız. Gemi, korsan yatağı
denizleri aşacak; başlarına gelmedik çile kalmayacak . Çok acılar çekecek, çok!
Ama birbirlerine ihanet etmeyecekler. Ama sabredin ve yüreklerinizi ferah
tutun. Büyük maceralardan sonra ikisini de aynı umar beklemekte. Acıların
sonunda kara günler ak günlere dönecek…
Kara haber, kara bulut
oldu; Efes’ten yükselerek koca İonia’yı, Anadolu’yu sardı. Dediler ki o zamanın
söz bilenleri:
-Eskiler, eğriyi
doğrudan ayıran sözü ne güzel söylemişler: Güzelin yazgısı çirkin olur…
T
ez zamanda sağlam bir
gemi hazırlandı; güvenilir kaptan ve mürettebat bulundu. Aylar boyu yetecek
yiyecek içecekle, paha biçilmez kurutulmalıklar yüklendi. Gemi, Arşipel’den
Mare Nostrum’a (Akdeniz) yelken açtı. Efesliler, yaşlı gözlerle el salladılar
giden geminin ardından…
Ephesos’lu
Xaphon’un “Tree Grek Romances” ve Şadan Gökovalı “Söylence” adlı eserlerinden
bu ve benzeri hikayeleri okuyabilirsiniz…
İşte Mayıs ayı bu topraklar için hep önemli oldu. Artemis’in doğumundan, Hıdrellez
bayramına, baharın uyanışından kurtuluşun uyanışı 19 Mayıs’lara…
Anadolu’nun dolu dolu
hikayelerini bağrında taşıyan Efes bir dünya kentiydi. Ticaretin, turizmin, antik çağ dininin merkezlerinden
biriydi. Aynı zamanda din turizmi ve yapılan en eski festivallerden birinin
eviydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder