5 Mayıs 2018 Cumartesi

EPHESİA FESTİVALİ VE MAYIS AYI


ARTEMİS EPHESİA FESTİVALİ VE MAYIS AYI

“Antik Dünyanın en büyük kitlesel turizm hareketi”

Strabon, M.S 17’de yazdığı “Geographika” (Coğrafya) kitabında Efes yakınlarındaki Kenkhrios ırmağının yakınındaki “Ortygia” adlı korulukta tanrıça Leto’nun Artemis’i doğurduğunu yazar.  Genel kanı anlatılan bu tarifin bugün “Arvalya” (?) dediğimiz bölge olduğu kabul edilir.
Tarihlendirirken de 6 Mayıs Efesli Artemis’in doğumu olarak kabul edilir ve adına festivaller düzenlenirdi…

Mayıs ayı boyunca Artemis için yapılan bu festival,  kitlesel olarak antik dünyanın en büyük ve en ünlü turizm hareketiydi. “Ephesia” adı verilen bu festivale genellikle kent devletlerinin temsilcileri (Theoroi) Artemis’e adadıkları hediyeler ile mutlaka katılırdı. Bu festival aynı zamanda Artemis Kültüne inananlar için hac hareketiydi. Hem eğlence hem de ibadet olarak gelen binlerce kişi Efes’in ekonomisine tahmin edemeyeceğimiz kadar katkı sunarlardı. Hatta antik dünyada Mayıs ayı Artemisia (Artemisya) ayı olarak anılırdı.

Uluslararası olan Artemis Ephesia Festivali faaliyetleri arasında tapınaktaki Artemis Heykeli altın kumaşa sarılarak Ege Denizinde yıkanıyordu. Heykel rahipler ve alaylar eşliğinde Panayır  (Pion) dağının etrafından dolaşıp Efes’in içinden geçerek tekrar tapınağa getirilirdi. Tapınağın sunağına binlerce hayvan dualar eşliğinde tanrıça adına kurban edilirdi. Bu esnada geleneksel olarak tütsüler yakılırdı. Büyük bir şölen eşliğinde yapılan bu törenler, dört bir yandan gelen ziyaretçilerin nidaları eşliğinde son bulurdu. Evlerine dönerken tanrıçanın altın ve gümüş heykellerini satın alarak evlerine götürürlerdi. En çok rağbet gören hediyeler bunlardı. Bu işten de Efes Sarraf Loncası çok ciddi paralar kazanırlardı.

Festival esnasında genç kızlar Pion dağının batısından, genç delikanlılar ise doğusundan alaylar eşliğinde yürüyerek tapınağın önünde buluşurlardı. Burada iki tarafta evlenecekleri kişileri seçebilirlerdi.

Şadan Gökovalı hocamızın aktardığına bir hikayeye göre;
İşte şimdi yine bir şenlik ve yine genç alayları.
Delikanlıların başını, Habrakoms çekiyordu. Tanrılar ona beden ve ruh güzelliği bağışlamıştı. O, Efes’in saygın ailelerinden Likomedes ile Themiste’nin biricik oğluydu. Bilgi, spor ve savaş oyunlarında onun karşısında duran olmazdı. Kendisi de bunu biliyor, gurura kapılıyordu. Hiçbir genç kızı kendisine eş olmaya değer bulmuyor, dahası, insanların Eros’a tanrı diye tapınmasına şaşıyor, kızıyordu. “Eros da kim oluyormuş benim yanımda? Ben ondan üstünüm; bu yüzden evleneceğim bir kız beğenemiyorum” diyordu. Tahmin edersiniz ki; Aphrodite’nin kanatlı oğlu Eros, bu duruma içerleniyor, Habrokoms’a haddini bildirmeyi geçiriyordu kafasından…

Efes’in seçkin kızları da, rüzgârda yelpazelenen buğday tarlaları gibi nazlı nazlı ilerliyordu. Genç kızlar alayının başını, yine Efes’in soylu ailelerinden Megamedes – Evippe çiftinin güzeller güzeli kızı Antiya çekiyordu. O da, güzelliğiyle mağrurdu. Bırakın ölümlü bir kızı, Aşk ve Güzellik Tanrıçası Afrodite’i bile kendisiyle eşdeğer görmüyordu. “O da kim oluyormuş? Ben Ay’ım, o benim yanımda sönmüş bir yıldızdır ancak” diye övünüyordu. Siz Aphrodite olsanız, gücenmez misiniz Antiya’ya? Tanrıça da öyle yaptı; Efes güzeline haddini bildirmeyi kafasına koydu. “Bir tanrıça ile boy ölçüşmeye kalkışmak neymiş; o da görsün, Efes’liler de!” diyordu.

İşte, kader ağlarını örüyor; Eros ile Aphrodite, büyüklük taslayan Efesli iki gence tuzak kuruyordu… 
İki alay, Efes’in en kutsal mekânı Artemision’a yaklaştı. İki taraftaki gençlerin gözleri, karşı alaydakilerin gözlerini görme mesafesine kadar yaklaşmıştı. İşte, Habrokoms ile Antiya da göz göze geldiler. İkisi de cin çarpmışa döndü; başları döndü. Ne oluyordu böyle? Dünya mı dönüyordu ne?
Hani ikisi de mağrurdu? Hani ikisi de, dünyada hiçbir kişiyi kendisine yakıştıramıyor; kimseyi beğenmeyeceğine emin görünüyordu? Yoksa, en büyük güç AŞK, hükmünü icra mı ediyordu? Kesin öyleydi ama, ikisi de kararından dönmek istemiyordu. İstedikleri kadar istemesinler; Aphrodite’in buyruğuyla Eros, yapacağını yapmış; iki kendini beğenmişin yüreğine, zehirli aşk oklarını fırlatmıştı!...

Yürüyüşün sonu, alayın durumu ikisinin de umurunda değildi gayrı. Gözleri, birbirlerinden başkasını görmüyor, görmek istemiyordu. Hal böyleyken, ağızlarını bıçak açmıyor, ikisi de dertlerini kimseye açmıyordu. İkisi de kendi evlerinde aşk hummasına tutulmuş; yataklarında ayva sarılığında yatıyordu…

Habrokoms’un ve Antiya’nın ana-babası, çocuklarını göstermedik doktor, danışmadıkları bilgin bırakmadılar. Bin bir dert verip, bir o kadar derman vermiş olan Yaradılış, iki aşığa ne tanı koyabiliyor, ne ilaç önerebiliyordu. Gitti gidiyordu gencecik filizler.
Derken, bir aklı evvel, iki aileye yol gösterdi;

- Siz ne diye yakınıp, çırpınıp duruyorsunuz? Didyma (Didim) Apollon kâhini (gelecek bilicisi) ne güne duruyor?
Hay aklınla bin yaşa. Bu yol neden akıllarına gelmemişti?
Vakit yitirmeden, Geleceği Gören Tanrı’nın dünyadaki en büyük ve en muteber tapınağına vardılar. Tanrı adına konuşan kâhin, fazla bekletmeden şu yorumu patlattı:
- Siz ne diye hastalığın nedenini ve çaresini arıyorsunuz? İkisini de aynı dert yıpratmakta. İkisi de açmadan solan goncalara benziyor. İkisini aynı umar beklemede. Yarından tezi yok; ikisini aynı gemi ile yola çıkaracaksınız. Gemi, korsan yatağı denizleri aşacak; başlarına gelmedik çile kalmayacak . Çok acılar çekecek, çok! Ama birbirlerine ihanet etmeyecekler. Ama sabredin ve yüreklerinizi ferah tutun. Büyük maceralardan sonra ikisini de aynı umar beklemekte. Acıların sonunda kara günler ak günlere dönecek…
Kara haber, kara bulut oldu; Efes’ten yükselerek koca İonia’yı, Anadolu’yu sardı. Dediler ki o zamanın söz bilenleri:
-Eskiler, eğriyi doğrudan ayıran sözü ne güzel söylemişler: Güzelin yazgısı çirkin olur…
T
ez zamanda sağlam bir gemi hazırlandı; güvenilir kaptan ve mürettebat bulundu. Aylar boyu yetecek yiyecek içecekle, paha biçilmez kurutulmalıklar yüklendi. Gemi, Arşipel’den Mare Nostrum’a (Akdeniz) yelken açtı. Efesliler, yaşlı gözlerle el salladılar giden geminin ardından…

Ephesos’lu Xaphon’un “Tree Grek Romances” ve Şadan Gökovalı “Söylence” adlı eserlerinden bu ve benzeri hikayeleri okuyabilirsiniz…

İşte Mayıs ayı bu topraklar için hep önemli oldu. Artemis’in doğumundan, Hıdrellez bayramına, baharın uyanışından kurtuluşun uyanışı 19 Mayıs’lara…

Anadolu’nun dolu dolu hikayelerini bağrında taşıyan Efes bir dünya kentiydi. Ticaretin, turizmin, antik çağ dininin merkezlerinden biriydi. Aynı zamanda din turizmi ve yapılan en eski festivallerden birinin eviydi.
Doğum günün kutlu olsun Artemis ya da Roma'daki adıyla Diana…

Efesli Tolga Mert




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Selçuk Efes Kent Belleği #EfesSelçuktanerelergezilir

  Selçuk Efes Kent Belleği Zaman Yolculuğu Efes Selçukluların ve Efes Selçuk’un tarihine, doğasına, insanına ilgi duyanların paylaşım noktas...