15 Ekim 2017 Pazar

EFES'TE DİRİLEN KADIN !

Roma İmparatorluk kayıtlarına geçmiş Efes’te çok ilginç bir olay.

 “ Bir kız evlenemeden ölmüştü ve damat tabutun arkasında yürürken bütün Roma onunla birlikte ağlıyordu. Apollonius onların acılarını görünce, tabutu yere bırakın, bu genç kız için tutulan yasa gözyaşlarımla katılacağım dedikten sonra kızın ismini sordu. Kalabalık onun kısa bir nutuk atarak cenaze töreninde kızı onurlandıracağını zannetti; fakat Apollonius konuşarak teselli etmek yerine sadece kıza dokundu, fısıltıyla tılsımlı sözler söyler söylemez ölü görünen bu genç kız hemen uyandı ve çok yüksek sesle bağırmaya başladı, babasının evine geri döndü, kız Heracles’in iffetli bakire Alcetis’i öldükten sonra hayata geri döndürmesi gibi dirilerek yaşama kavuşmuştu. Genç kızın akrabaları, Apollonius’a 150.000 sesterces para vermeyi teklif edince; o, bu parayı drahoma (çeyiz) olarak hayata kavuşan genç bayana verin dedi. Apollonius’un dokunmasıyla birlikte, kızın teninde bir sıcaklığın başlaması, ne benim ve ne de bu mucizeye tanıklık edenlerin anlayabileceği gizemli bir deneyimdi.”

 Apollonius’a sorulduğunda ise;
“Mucize falan değil. Ben şifacıyım, tabiatta böyle olaylar var, hasta kızı bitkilerle canlandırdım. İkinci kez dirilt derseniz, yapamam.”


(Philostratrus, 1962; S. 153)



14 Ağustos 2017 Pazartesi

15 AĞUSTOS - MERYEM ANA'NIN GÖĞE ALINIŞI


Meryem Ana ve Kutsal Evi hakkında; 

Büyük saygı duyulan, Hristiyan inanışına göre “Stigmatize” mertebesine ulaşmış, Alman Rahibe Anne Catharine Emmerich trans halindeki dini söylemlerinin birinde Meryem’in son günlerinin Efes yakınlarındaki bir evde geçtiğini söyler. Rahibe, bu translarda gördüğü dinsel olayları büyük bir gerçeklikle anlattığından yazar C.Brentano tüm söylediklerini kaydetmiş ve söylediklerinin çoğu doğru çıktığından yıllar sonra tümü kitap olarak basılmıştır. 

27 Haziran 1891 tarihinde Henri Jung ve 4 kişilik ekibi Meryem Ana’nın evini aramaya başlarlar. 29 Haziran 1891’de Bülbül dağında kitaptaki söylemlerle uyuşan yıkık bir manastır bulurlar ve buranın Meryem Ana’nın evi olduğuna karar verirler. Ev iki oda bir salondan oluşan bir haç şeklindedir.Ortadaki küçük odanın mihrabında bulunan Meryem Ana heykeli kazılar sonucunda evin bodrumunda bulunmuştur.


Hristiyanlarca ” Panaya Kapulu ” olarak adlandırılan kutsal mekanın M.S. 4.yüzyılda inşa edildiği düşünülmektedir. 


MERYEM ANA EFES'TE

Hristiyan tarihçiler, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra annesini emanet ettiği Aziz Jean’ın Meryem’in Kudüs’te kalmasını sakıncalı bulduğundan, onu Kudüs’ten çıkarıp dönemin en büyük ve kozmopolit kenti Efes’e getirdiğini ancak Meryem’i putperestlerin şehrine sokmak istemediğini söylerler.


Bu sebepten Aziz Jean Bülbül dağının eteklerinde ağaçlar arasında yaptığı kulübeye Meryem’i yerleştirir ve her gün gizlice Meryem Ana’yı ziyaret edip yiyecekler götürür. Azize Meryem’in 101 yaşına kadar burada yaşadığı ve öldüğünde Aziz Jean’ın Meryem Ana’yı Bülbül dağında kimsenin bilmediği bir yere gömdüğüne inanılır. 

Hristiyanlık yayıldıktan sonra buraya hac şeklinde bir kilise inşa edilmiştir. 1957 yılında Papalık tarafından Meryem Ana evi olarak onaylanan ve hac yeri olarak ilan edilen kutsal mekânda, her yıl Meryem’in öldüğüne inanılan tarih olan 15 Ağustos’ta "Asompsiyon Yortusu" yani Meryem Ana'nın göğe alınnası anılır ve gelen Hristiyanlar hacı olur.


21 Ağustos 2006’da Bülbül dağında çıkan büyük yangında alevler Meryem Ana evinin 1,5 metre kadar yakınına kadar gelmiş ve sönmüştür. Bu olay Hıristiyan ve Müslüman Çevrelerde ’İlahi Mucize’ olarak değerlendirilmiştir.


Tarihin en önemli kişilerinden olan ve kutsal kabul edilen Meryem Ana Efes'tedir. 2.2 milyarlık Hristiyan dünyasının inanç merkezlerinden birisi Efes'tir. 

Bu yüzden kültürlerin, inançların, medeniyetlerin beşiği UNESCO Dünya Kültür Mirası EFES SELÇUK'tur...







11 Ağustos 2017 Cuma

EFES - POLLİO SU KEMERİNİ BEKLEYEN TEHLİKE!

POLLİO SU KEMERİNİ bekleyen tehlike?

Herkesin gitmediği ama herkesin gitmek isteyeceği bir tarihi yapıyı anlatmak istiyorum sizlere…
Selçuk’tan Aydın’a giderken biraz daha lokalde Çamlık köyü yolunda sol tarafa dikkatli bakarsanız anca görebileceğiniz zeytinliğe giden bir yol var. İçinizdeki macera tutkusu sizi bu yoldan aşağı doğru gitmenizi söyledi. Yaya olmanın dışında, arabanın giremediği, bisikletin, motosikletin zar zor girebileceği bir yol… Egzotik ve gizemli otların, dikenlerin arasından zar zor gidebileceğiniz patika yol…

Sabırla ve dirayetle dayanırsanız karşınıza öyle bir mimari çıkıyor ki değmeyin o zaman keyfinize. Şaşkınlığınızı da gizleyemeyeceğinize eminim. Hemen aklınıza şu soru gelecek. Bu yapının burada ne işi var? Nasıl bu kadar sağlam gelebilmiş bu günlere? Zeytin dağının bağrına basıp sakladığı yapı…

POLLİO SU KEMERİ…

Sonra merak ediyorsunuz nedir bu yapı, kim neden yapmış?

Sukemerinin iki tarafında bulunan, üstte Latince, altta Yunanca iki satır halindeki yapı yazıtında, C. Sextilius Pollio, karısı Ofillia Bassa ve üvey oğlu C. Offilius Proculus'un bu yapıyı, Augustus, Tiberius ve Efes Halkı'nın onuruna, kendi kaynaklarından yaptırdıkları yazılıdır. Tiberius isminin zikredilmesinden bu yapının is 4 – 14 yıllarında inşa edildiği anlaşılmaktadır. Bu su kemeri, yazılı belgelerde adı geçen, İmparator Augustus'un yaptırdığı, Efes'in su ihtiyacını karşılayan Aqua Throessitica'nın bir parçasıdır.

Yani iki bin yıl önce zengin ve eli bol bir aile, imparatorlara yaranmak için belki de gerçekten yaşadığı kente faydalı olmak için  böyle bir girişimde bulunmuşlar. Dilek olay iki bin yıl ve hala dimdik karşımızda tüm estetikliği ile…

Sonra öğreniyorsun ki alt taraftaki üç büyük gözün (kemerin) birincisinin altından antik bir yol geçiyor. O hissi o kemerin altından bugün de geçerek yaşayabiliyorsun.

Küçük bir şelale havasında sesler duyuyorsun kuş ve böcek sesleri arasından. Sonra yine öğreniyorsun ki antik adı “Marnas” bugün “Denenddere” dediğimiz ırmağın yatağıymış o. Binlerce yıllık akan su günümüzde de az da olsa akmaktadır.

Tehlike Çanları!!!

Sonra tüm bu güzellikler içerisinde bir şey dikkatini çekiyor insanın. Bu Marnas yani Deneddere ırmağı aktığı kayaları binlerce yıldır aşındıra aşındıra Pollio Su Kemerinin birinci ayağının altını boşaltarak tehlikeye sokmaya başlamış. Tahminimce bu aşınma bir süre daha devam ederse geri dönüşü olmayan durumlar ile karşılaşabiliriz. Kaç tonluk basınç uyguluyor o kemer ayağı, o kaya onu taşırmı? bilemiyorum, konunun uzmanı değilim. Kötü senaryolar kurmak istemiyorum fakat kendimi Efes’in eski eser muhafızı görerek bu konunun irdelenmesinde fayda olacağını düşünüyorum.
Statikçilerin ciddi ölçümlerle bu konuyu değerlendirmesi gerekir.

Turizme Kazandırılması Gerekiyor!

Ayrıca Efes’in turizme kazandırılması gereken en önemli yerlerinden birisidir burası. Pollio’ya giden yolun temizlenerek, herkesin ulaşabileceği bir çekim merkezi haline getirmemiz gerekmektedir. Açıklayıcı ve yol gösterici tabelalar ile güçlendirmemiz gerekmektedir alanı…
 C. Sextilius Pollio zamanında güzel bir para harcayıp bu güzel eseri meydana getirmiş. Hem faydalı hem estetik. Bizler bu tarihi eseri koruyamazsak eğer üzerimize tarifi imkânsız bir suçluluk duygusu yerleşecektir.


Lütfen dikkate alınız. 












31 Mayıs 2017 Çarşamba

Efes - Belevi Mozolesi

Milattan Önce 301...

Dünyanın 7 Harikası'ndan olan Halikarnassos Mausoleion'un etkisiyle yapılmış bir anıt mezar "Belevi Mausoleion (Mozolesi) ".

Anadolu'nun ikinci büyük anıt mezarıdır.

Bugün gezilen Efes'i kuran İskender'in komutanlarından General Lysimachus'un kendi adına yaptırmaya başladığı bir yapıdır. Fakat savaşta öldürülen general,
yapımına başlattığı mozoleye gömülmez. Ardından Efes'i işgal eden Selevkos Kralı II. Antiochus Theos'un M.Ö 246'da ölümü üzerine bu mezara gömüldüğü rivayet edilir.
Fakat bu varsayımları destekleyecek henüz kesin kanıtlar bulunamamıştır. Mozolenin defin odasında bir lahit mezar bulunmuştur. Mezarın üzerinde ölen kişinin portresi
bulunsa da kimliği tespit edilmememiştir.

Malesef buluntular bir kaç parçaya ayrılmıştır. Lahit, Efes Müzesi'nde, mezar freskleri İzmir :arkeoloji Müzesi'nde, bir kısım sütun başları Tire Arkeoloji Müzesi'ndedir.

Büyük bir kayanın yontularak oluşturulduğu mozole, 29'a 29 metre olarak kare biçimlidir. 11 Metre yüksekliğinde olup, üzeri yani sütunlu katı ise "Korint" düzeninde 28 adet sütundan
oluşmaktaydı. Bu katın yüksekliği ise 10 metre idi.

Halikarnassos Mozolesi'nden etkillendiği için büyük ihtimalle çatısı piramit şeklindeydi.

Kuzeyden Efes kentine karadan gelenler için bu anıtı karşılarında görmek, kentin ne kadar ihtişamlı ve zengin olduğunun göstergesiydi.


8 Mayıs 2017 Pazartesi

Halikarnas Balıkçısı ile Efes Gezisi

Balıkçının akıcı ve hikayeci anlatımı düşlerimizi okşamaktadır. Bir çok konuda tahminlerinde yanılmış olsa da anlatım diliyle tekrar bir Efes'i gezmek gerekir :) 
EFES 
Efes’in ilk olarak Hititler zamanında adı duyulmaya başlar. Hititler Batı Anadolu’da politik,askeri ve kültürel etkilerini Smyrna ve Spilos ardından Ephessus da göstermişlerdir. Ama bu Ephessus’un bir Hitit adı olduğu anlamına gelmez. Bu adın kökeni ve kaynağı hala tam olarak bilinmemektedir. Efes ne yunan ne de İon adıdır. Milet adı olması ihtimali daha yüksektir.
Hititler Spilos(Manisa dağı) dan geçerken kayalara dev bir Tanrıça Kibele heykeli yontmuşlardır. Efes e ulaşmadan hemen önceki bu kabartma M.Ö 1400 olarak tarihlenir. Demek ki Efes’in en azından 3400 yıllık bir geçmişi vardır. Aslen Hititlerin bir kolu olduğu düşünülen Amazonların Efes kentini diğer bazı Ege kentleri (Smyrna,Mirina,Grineum, Kyme) ile beraber kurduklarına inanmak daha olasıdır.
Homeros da İlyada da Hititlerden, Keteians diye söz eder.
Efes kentini sadece Hitit kültürü değil aynı zamanda Miken-Girit yani Minoen uygarlığı da etkilemiştir.
Lidya,Karya ve Likya uygarlıklarının Minoen halkları olduğu göz önüne alınırsa Girit uygarlığının Efes’i Hititlilerden daha çok etkilediği açıktır.
Efes aynı anda iki dinin merkeziydi. Büyük Ana Tanrıça Kibele’nin (ki Efesde ismi Artemise dönüştü)
Putperest dini ve dünyaya Efes’den yayılan Hristiyanlık. Bu dinin 7 kilisesinden ilki Efes’te yaratılmıştır.
Efes Artemisi:
Tüm doğa bu tanrıçanın etkisi altındaydı. O toprağa,elementlere, havayı, yere ve denizlere hükmederdi. Hayvanların yaşamını gözetir ve düzenler, isterse iyilik eder isterse can alırdı. Artemis sadece Efes’in değil Mısır , Babil ve Perslerinde tanrıçasıydı. Ama esas çıkış noktası Giritti.
Latin ozanı Horace onu “Sessizliğin ecesi, ay” diye anardı. Artemis tanrı Zeus’dan bile daha ön planda ve tapınılan tanrıçaydı. Efes’deki Artemis tapınağı Delphoi’deki Zeus tapınağından daha önde ve ünlüydü. Yaratıcı Ana Artemis her bahar gelişinde 1 ay süren karnavallar ve törenlerle kutlanırdı. Artemis kraliçe arıydı. Efes sikkelerinin bir yüzünde de bu arı amblemi vardı.
Artemis üçlek bir tanrıçaydı ( bakire-kadın-ana) ve bu yüzden başına kale gibi üst üste 3 adet taç giyerdi. Efesin aristokrat ailelerinin arasından seçilen giysi kızlar tanrıçanın giysi ve donaklarını belli aralıklarla değiştirirlerdi. İ.Ö 2000 de Efes’de diapet dönemi vardır. Göktaşlarına cennetten düşen taşlar deniyor. Efes’e düşen bir göktaşı da kutsal sayılıp Amazonlar tarafından şehrin kurulmasına neden oluyor. İşte o taşın düştüğü varsayılan yer Artemision (Artemis tapınağı) olduğu yerdir.
Artemis’in bir ay süren yıllık festivali için dünyanın dört bir yanından insanlar Efes’e akın ederdi. İ.Ö. 1500 yılında din Artemis’e tapınmaydı. O çağda Giritliler muhteşem bir deniz uygarlığı geliştirmişlerdi. Arşipelin ada halklarına ve Anadolu kıyılarındakilere denizciliği öğretmişlerdi.
Acaba Efes’in ilk sakinleri kimlerdi?
Onlar muhtemelen Greklerin Pelaj (Deniz Halkı) dediği topluluklardı.
Efes’e İyon göçü diye anılan olay muhtemelen pek sözü edilmeyen Kikladik (adalar halkı) halkın göçünden başka bir şey olmasa gerek.
Efes’li Iyonlar uygarlık ve kültür açısından gelişmiş bir halktı. Şiirin babası İzmirli Homeros, Bilimin babası Miletoslu Thales, Tarihin babası Bodrumlu Heredot, Tıbbın babası Kos adalı Hipokrat, Kentçiliğin babası Bergamalı Hippodamos hep İyonyalıydılar. Arkaik çağlardan (tarih öncesi) İsa’ya kadar süren büyük Iyon uygarlığı yadsınamaz. Efes İyonyası olmasaydı 20. Yüzyıl kapkaranlık bir çağ olurdu.
Persler İ.Ö. 500 ile 350 arasında Egeyi istila ederken Grek ve Spartalılar ile beraber Anadolu’nun Ege kıyılarını da yakıp yıktılar. Atina Parthenonu bile İyonyadan sömürdüğü altınlarla yapabilmiştir.
Analcidas barışı ile Perslerin eline geçen İyonya daha sonra da Makedon İskenderin istilasına uğramıştır. Daha sonra Efes hep bir savaş alanı olmuş Romalılar zamanında da akınlara maruz kalmıştır.
Roma Bergama ile barış yapana dek yüzyıllarca Efes savaş alanıydı. Heredotun Historiasında anlattığı gibi İ.Ö. 585 28 Mayısında gündüz vakti Güneş tutulmasını hesaplayan Thales ile başlayan bilgi çağı sayesinde İyonyanın evlatları sayesinde dünya bugün geldiği noktaya gelebilmiştir.
Bugün Efes’i gezen herhangi biri, bir zamanlar dünya uygarlığının merkezi ve yaratıcısı olan kentin gömülü yıkıntılarının arasında onca ıssızlık ve sessizliğe rağmen günümüzün Londra yada Parisinde ki gibi fıkır fıkır kaynayan bir kentin coşkusunu gönlünde yaşar.
Efes’de Artemis’in o görkemli tapınağından geriye bugün, İngiliz arkeologların kazdığı ve buldukları az sayıda eserleri British Museum’a taşıdıkları için adı “İngiliz Çukuru” olan koca çukurdan başka bir şey kalmamıştır. Çukur kendisini kuşbakışı seyreden Selçuk kalesi ve San Jan bazilikasının bulunduğu tepenin hemen önündedir. Burası Yüksek Saraydı. Sen Jan’a Ayas Teolog denirdi ve bu sözcük dilimize Ayasuluk olarak geçti. Takip kapısı buradaki tek geçitti. Evangelist Sen Jan da burada gömülüdür.
Buradaki kabartmalardan birisinde Troya savaşındaki Akhilleus’un Hektor’u kovalamasının sembolü vardır ve yanlış olarak yorumlanıp adı Takip Kapısına çıkmıştır. Yanlıştır çünkü o kabartmanın olduğu mermer başka bir yapıdan alınmıştır.
Yüksek alana- luogo- ya varınca Egeye devam eden geniş bir alan görülür.Önde denize kavuşan düz ova, sağda ise ilim ve irfan yuvası Kolofon kentinin dağları vardır. Tarihin en büyük ressamı Apelles işte burada doğmuştur. Ovaya bakanlar Artemis Tapınağından geriye kalan dev çukuru görebilirler. Yanında Sen Jan Katedrali ve İsabey Camii vardır. İlk olarak vahşi Kimmerler tarafından yakılan Artemis Tapınağı tam 9 kez yakılıp yıkılmış ve bugünde yerinde yeller esmektedir. Üzerinde Krezüs imzası bulunan bazı sütunları British Museumdadır.
Artemis Tapınağı sahip olduğu dokunulmazlık ve sığınılacak yer olma hakkı dolayısıyla para, mücevher ve değerli şeylerin ve tüm zenginliklerin saklandığı en güvenli yer idi. Bu nedenle tapınak zamanla modern bankaların gördüğü işleri görmeye başlamıştı. Tüm zenginlikler oraya emanet ediliyordu. Tapınak seyahat çekleri veriyor, bankacılık işlemleri yapıyordu. Dünyanın hazineleri burada biriktiği için de başta İmparator Neron gibiler olmak üzer herkesin gözü buraya çevriliyordu.
Tapınak dünyanın 7 harikasından birisiydi.
Günümüzde ne yazık ki tarihçiler Iyonya’nın bilimdeki dev yerini görmezler de, Sokrates ve Platon’un din ve morale bağlı felsefesini önemserler.
Efesdeki müzede Artemis’in Roma çağına ait heykelcikleri görülür. Efes’e gidilip de görülecek yerler arasında Meryem Ana’nın evi ve Yedi uyuyanlar mağarası da vardır. Azizlerin kaynaklarına göre İ.S. 1. Yüzyıla ait bu mağaradaki yazıtlar Hristiyanlığın en eski dökümanlarıdır. Bu doküman Mari Magdelena’nın (Mecdelli Meryem’in veya Grekçesi Aya Fotini’nin) Efesde ölüp oraya gömüldüğünü yazar. Yedi Uyuyanlar Mağarası Efes’in Magnesia kapısının bulunduğu yolun sağındadır.
Mağarada suların yüzyıllardır aka aka bazı harflerini eskittiği “ Photini” yazısı vardır. Kimine göre 200 kimisine göre ise 20 yıl uyuyan bu yedi uyuyanlar imparator Decius zamanında uyuyup, imparator Teodosyus zamanında uyandılar. Arap tarihçi Ibni Batuta bir yer altı koridorunda aynı hücre ve mezarlardan kalkan ve mızraklarını tutan 7 uykucuyu gözleri ile gördüğünü yazar.İbni Batuta iyi tarihçidir ve gördüğünü görmüş olması gerekir. Magdeleli Marie Efes’te ölmüş ve orada gömülmüştür. Bu demektir Sen Jan Efes’e gelirken İsa’nın çok sevdiği bazı kadınları da yanında getirmiştir. Ve eğer Mari Magdelene’yi yanında getirmişse, Bakire Meryem ‘i de Efes’e getirmiş olması doğru olabilir.
Bakire Meryem'in evi Solmisos dağı tepelerindeydi. Meryem ömrünün son günlerini içinde yaşamış olduğu varsayılan evde ya da yakınlarında geçirmiş olmalı zira yedi uyuyanlar mağarasında yaşamış olamaz. Çünkü orası bir nekropol (ölüler kenti) idi. Meryem yalnızca Meryemana diye bilinen yerde yaşamış olabilirdi. Zaten Efes yakınında su olan tek yer de orasıydı.
Efes’de Meryem’in evine doğru 50 adım ileride kolonlu cadde başlar. Bu tozlu yolun tozu Iyonya güneşi ile dezenfekte edilir. Günümüzden 4 bin yıl önce Gal,Got ve Kelt halkları batıya göçleri sırasında buradan geçmişlerdir. Bugün Efes’i gezen turistler belki de bilmeden atalarının bastığı yerlerden geçmektedirler. Sonra Efesli Herakleitos’un sözü gelir akla; Panta Rei..! Her şey hep akar.
Evet ölüm hayata sığar fakat hayat ölümü aşar. Cıvıldaşan turistler de bunun delilleridir. Ne yazık ki geçmişi düşleyen bu kuleler çok çok önceleri neler gördüklerini anlatamazlar.
Lizimakos (Romalı Komutan) surları Koresos (Bülbül) dağının tepesi boyunca 9 km. uzanır. Bu surların bittiği burun eskiden Efes limanını kucaklardı. Ama artık deniz çok uzaklarda Efes’te.
Bülbül dağının karşısındaki Pion (Panayır) dağında Efes akroplü yer almaktaydı. Akropol, kentin dikine en uç noktası demektir. Burası kentin en yüksek yeridir. Bugün turistlerin yürüdükleri yol Panayır ve Bülbül dağlarının arasındaki vadidedir. Bu patikanın sağında özel banyolar denilen kalıntılar görülebilir. Onun yanında odeon, odeonun yanında da belediye meclis binaları kompleksi vardır. Sol tarafta ise devlet agorası vardır. Ikincisi daha aşağıdadır. Agora pazaryeri demektir. Dört yanında stoalar vardır. Bu portiko yada sütunlu geçit demektir. Yapılan kazılarda nekropolis bulunmuştur. Banyoların arkasında dev su kemerleri vardır. Bitişiğinde 1800 seyircinin birbirlerine yaslanarak oturabildikleri küçük tiyatroya benzeyen odeon vardır. Yağmur ve güneşi engelleyen bir çatı ve oturma yerlerine geliş gidişi sağlayan yeraltı tünelleri vardı. Efes’te şehir meclisi aynı anda ayrı ayrı görüşecek komiteler için özel yerleri olan geniş salonlar kompleksi halindedir. Antik çağın kent meclislerinden söz ederken devletin bir organı gibi çalıştığını unutmamalıyız. Kent yerine kullanılan ad politika kökünden gelme polis idi.
Efesde herkes kendine lazım olan ateşi topluma ait olan ateşten sağlardı. Ateş narteks denen bitkinin kuru gövdesinden sağlanırdı. Harabeler arasında yürüyen birisi bolca narteks görecektir. Bunlar sadece antik kentlerin harabelerinde görülür ve başka hiçbir yerde de görülmez. Dolayısıyla bunlar buralarda belli amaçla (ateş elde etmek) yetiştirilmiş olmalı.
Denir ki Prometeus Olimpos’tan ateşi narteks özü içinde çalmıştır. Böylece kutsal ateş ilk olarak kentlere verilmişti. Bakkantlar Narteksofori ya da Narteks taşıyıcıları diye adlandırılırlardı. Çünkü onlar narteks sopalarını zeytinyağına batırıp bütün gece boyunca dağ tepelerinde narteks meşalelerini başları üzerinde sallayarak coşku içinde dans ederlerdi.
Efesli bir hizmetçi kız evinden ayrılır iki metre uzunluğundaki narteks sopasının ucunu yakıp ocağa bırakarak arkadaşı ile saatlerce dedikodu yapabilirdi. Günün sonunda eve dönen kız için için yanan narteksi üfleyerek alevlendirebilirdi.
Efesdeki tüm mermer caddelerin altında kanalizasyon sistemleri vardır. Bu büyük olasılıkla Girit Minoen uygarlığından mirastır. Sönmeyen ateşin yandığı kutsallar kutsalı Hestia Boulaia Tapınağının önünden geçen dar caddenin sağındaki binalar Kuretlerin (Vesta bakirelerinin) evleridir. Bu caddeye Kuretler Caddesi adı verilmiştir. Bugün bu evlerden sadece birkaç sütun kalmıştır.
Sağa kıvrılan caddenin köşesinde yüksek kabartmalar bulunan Roma çeşmesi vardır. Bu çeşmenin arkasında Roma’nın ünlü generali Sulla’nın torunu Memius’un mozoleumu vardır.
Bu cadde yokuş aşağı dönünce genişler. Biraz ötede Herkül’ün iki rölyefi görülür.

Kuretler caddesinin iki yanında anıtsdal yapılar yükselir. İmparator Trayanın çeşmesi ve akabinde Bayn Skolastika’nın hamamı yer alır. Hamam aşğısında ise Hadriyan Tapınağı vardır. Mermer caddenin tam köşesinde ise Aşkevi (Genelev) vardır. Mermer caddeden büyük tiyatroya kadar uzanan kısmında bir sundurması vardı. Am bugün yerinde yeller esiyor. Aşkevinin tam karşısında ise meşhur Efes kitaplığı ( Selsus ) vardır. İki katlı kitaplık hayli iyi korunmuştur. Buradaki heykellerin birsinin altında bilgi anlamına gelen Sohia sözü okunabilir. Kitaplığın hemen bitişiğinde ise Efes’in 2. Büyük ticaret agorası kare şeklinde yer alır.
Ve en nihayetinde mermer caddenin sonunda İ.S. 2. Yüzyılda yapılmış büyük Roma tiyatrosuna ulaşılır. 30 metre yükseklikte tiyatroda aynı anda 24,000 kişi oturabiliyordu. Sen Pol Efes halkına işte bu tiyatroda vaaz vermeye teşebbüs etmişti. Fakat Artemis heykelcikleri satan kuyumcu Demetrius’un kışkırtmaları ve Efes halkının Ana Tanrıça Artemis inancı Hristiyanlığı reddetti.
Tiyatronun hemen önünden iki yanında geceleri meşaleler yanan zafer takının bulunduğu ve o zaman denize kadar uzanan Arkadyana (Liman) caddesi bulunur. Caddenin iki yanında dükkanlar vardı.
Arkadyananın sonuna doğru caddenin sağında eskiden deniz olan yere yakın atlet eğitim merkezi ve hamam görülür.
Bakire Meryem Kilisesinin üç adı vardır.Meryemi Konsil ve Çifte. İ.S. 431 de ekümenik konsül burada toplandığı için Konsil ve iki atları olduğundan dolayıda Çifte Kilise denir. Meryem kilisesinden Efes stadyumu görülür. Anıtsal giriş kapısında palmiye yaprakları ve vazolar gibi yarışlarda zafer kazanan atletlerin anısına dikilen anıtlar görülebilir. Gladyatör dövüşleri de yapılan stadyum Neron döneminde ( İ.S. 54-68) inşa edilmişti. Stadyumun bitişiğinde İ.S. 2. Yüzyılda Vedius Antonius tarafından yapılan Vedius Jimnasyumu yükselir.
Velhasıl Efes büyük kenttir. Tarihi de kendisi de bilinmeyi hak eder….
Merhaba Anadolu'dan alıntı.. (Halikarnas Balıkçısı Kitap : 4 )
Halikarnas Balıkçısı

Cevat Şakir Efes'te...

4 Şubat 2017 Cumartesi

Tanrıça Efesli Artemis çok göğüslü müydü?

Tanrıça Efesli Artemis çok göğüslü müydü?

Bilinen Efes Artemis’inin Efes Müzesi’nde de olan Güzel Artemis ve Büyük Artemis heykellerinde görünen sarkık, düzenli ovalleri herkes göğüs diye bilmektedir. Bu da tanrıçayı çok memeli olarak algılanmasına sebep olmuştur.

Bu durum ise Artemis’in bereketi simgeleyen tanrıça olduğunun göstergesi olarak Rönesans’tan günümüze bu anlayışla gelmesini sağlamıştır. Hatta yapılan bir çok kopyasında onları göğüs tasviriyle yapıldığını görmekteyiz.

Bu algının tamamen yanlış olduğu kesin olarak bugün bilinmektedir.

Peki neden?

Tapınağın içerisinde bulunan orijinal heykel bir ağaç kütüğünden yapılmıştı. Bu heykelin korunması amacıyla düzenli aralıklarla yağlanırdı. Bu yağlanma tanrıçanın ten kısımları koyulaşmıştır. Antik kaynaklardaki tasvirlere baktığımızda ise bu sıralı göğüs gibi görünen ovaller açık renktedir. Yani onun vücudunda sabit değillerdir. Eğer göğüs olsalardı bir göğüs uçlarının da olması gerekirdi.

Bu tip sıralı ovalleri aslında biz erkek tanrı Zeus’ta da görüyoruz.  Buna kanıt olarak Milas’ta bulunan ve şu an British Museum’da olan bir kabartmada Zeus’un üzerinde görmekteyiz.

Buna benzer diğer bir kanıt ise Viyana’daki, Bergama’dan götürülen Kybele heykelinde de bulunmaktadır.

Bu iki tanrının fotoğraflarını aşağıda paylaştım. (sıcağı sıcağına bakıp kavrayabilirsiniz.)

Yapılan birçok araştırma ve karşılaştırmadan sonra G. Seiterle tarafından bu ovallerin "boğa testisleri" olduğu olduğu kanıtlanmıştır. Fakat Bu ritüellerin kesin olarak nasıl gerçekleştiğine dair bir kanıt henüz bulunmamıştır.

Tahminim tanrıçaya tapınağın sunağında kurban edilen boğaların testisleri, tanrıçanın önüne bir gerdanlık misali düzenli bir şekilde dizilmiş olabileceğidir

Bu da tanrıçaya erkeksi bir güç katmaktadır.

Tarihçi Tolga MERT 

 
             Milas’ta bulunan ve şu an British Museum’da olan bir kabartmada Zeus


Viyana’daki, Bergama’dan götürülen Kybele heykeli


 Tanrıçaya boğa Kurbanı ritüeli çizimi



23 Ocak 2017 Pazartesi

Selçuk - Uğur MUMCU Anıtı

Selçuk - Uğur MUMCU Anıtı

Yine bir Ocak ayının 24'ü ve yine ülkemin aydınlarından olan Uğur Mumcu’nun hunharca katledilişinin yıl dönümüne geldik. Bu sebeple sizlerle Selçuk’ta Efes Müzesi’nin karşısında yer alan Uğur Mumcu Anıtı’nın nereden geldiğini paylaşmak istedim. Bu güzide anıtın oraya nasıl ve kim tarafından konulduğunu bilmek kentlilik bilincimizdir.

Bir yazısında da diyor ki; “ Vurulduk ey halkım unutma bizi! “ Her birimiz elbette unutmadık aydınlarımızı. Fakat birisi var ki o hem unutmamış hem de unutmadığını bir şey ile göstermiş…
Kuşadalı İsmail DİRİM…

1993 yılında Uğur Mumcu’nun öldürülmesini takip eden aylarda İsmail dirim Kuşadası Belediyesi’ne gidip “bu hususta bi anıt yaptırmak istiyorum” demiş. Belediye ise bu işin çok iyi olacağını söylemiş. Yer göstermelerini isteyen Dirim’e; “ Senin istediğin her yer olur Kuşadası’nda “ demişler.

Anıtlar kuruluna başvurmuş. Gerekli maliyet çıkarıldıktan sonra İsmail ağabeyimiz de gerekli mali tutarı ilgili hesaba yatırarak işlemleri başlatmıştır. Fakat anıt tamamlanınca dönemin Kuşadası Belediyesi yer konusunda İsmail ağabeyimize pek yardımcı olamamış. Başta anlaşıldığı gibi olmamış maalesef…

Uğur Mumcu anıtı elinde kalan İsmail Dirim ne yapacağını düşünmeye başlamış. Ardından Sayın Ahmet Altınsoy Selçuk Belediye Başkanlığı ile görüşmüş. Bu anıt önerisini dönemin Selçuk Belediye Başkanı Kamil Subaşı olumlu karşılamıştır. Görevlilerin bu anıt için yer belirleme çalışmalarının ardından anıt bugünkü Efes Müzesi karşısına dikilmiştir.

Uğur Mumcu anıtının açılışını 24 Ocak 1998 yılında İsmail Dirim yoğun katılımla birlikte yapmıştır. Açılışa Uğur Mumcu’nın ağabeyi Ceyhun Mumcu da katılmış.

Bu güzide anıtın Selçuk’a kazandırılış hikâyesi böyle olmuş. Hepimizin önünden geçtiği bu eserin geçmişini bilmek bizlerin kentlilik bilincine ve anlayışına katkı sağlayacaktır.

Uğur MUMCU’yu katledilişinin 24. Yılında saygıyla anıyorum.





Selçuk Efes Kent Belleği #EfesSelçuktanerelergezilir

  Selçuk Efes Kent Belleği Zaman Yolculuğu Efes Selçukluların ve Efes Selçuk’un tarihine, doğasına, insanına ilgi duyanların paylaşım noktas...