25 Şubat 2016 Perşembe

TANRIÇA ARTEMİS’İN UYANIŞI

TANRIÇA ARTEMİS’İN UYANIŞI

II. Dünya Savaşı’ından uzun bir süre sonra 1954 yılında, Avusturyalılar Efes’te kazılara yeniden başladılar.

Kazı ekibinin başında  Profesör Miltner vardı.  Miltner idealist ve tutkulu birisiydi, daha önce yapılmayan bir şey yapmak istiyordu Efes’te.

Bugün Kuretler Caddesi dediğimiz, Bülbül dağı ve Panayır dağı arasında kalan bölge hala toprak altındaydı. Bu bölge kentin tam ortasında ve eski kutsal yol üzerinde olduğundan çevresindeki anıtların önemli olması gerekiyordu.  Fakat işi zordu. Bu mevki, vadinin en dip noktasıydı ve diğer alanlara göre daha çok toprak kalınlığı vardı. Bu bilgiler dâhilinde kazılar başlamıştı.
O mevki üzerindeki tüm yapılar birer birer tüm hızıyla ortaya çıkarılıyordu. Fakat diğer kazılar gibi derinlemesine incelemeler pek mümkün olmuyordu. Bu durum da bir çok önemli bulgunun gözden kaçmasına neden oluyordu.

Miltner, açtığı bu caddenin adının ne olduğunu düşünürken, burada bulduğu bir yazıt, Kuret denilen rahiplerin kent yönetimine katkılarından bahsediyordu.  O halde bu cadde “Kuretler Caddesi” olmalıydı,  demiştir.  Oysa ki bu yazıtlar Efes Belediye binasına ait yazıtlardı. Fakat bu yanlış isim günümüze kadar bu şekilde gelmiştir.

Bu belediye binası (Prytaneon), aslında onu üne kavuşturacak olan yerdi !!!

1956 yılının 18 Eylül günü hava alabildiğine sıcaktı …

Profesör yanına doğru koşan bir amele çavuşunu fark etti. Kan ter içinde kalan çavuş heyecandan bayılacaktı, sonra kekeleyerek;

“Profesör bey, profesör bey, bir heykel bulduk, bütünü altın.”

Biraz Türkçe bilen Miltner, kulağına inanamamıştı ve bir daha tekrarlatmıştı. Ardından yaşlı ve yorgun bedeniyle Belediye Sarayı’na koştu.

Gerçekten bir heykel bulunmuştu, hem de en görkemlisinden. İşçinin söylediği gibi altın değildi ama, bu Efes’te ilk kez bulunan bir Efes Artemisi heykeliydi. Şans Miltner’e gülmüştü ve bu onu şan ve şöhrete kavuşturacaktı.

Profesör sevincinden ne yapacağını şaşırmıştı ve biraz dikkatli baktığında, belden üst kısmında bazı altın kaplama izleri görülüyordu. İşçi altın diye bunu kast etmiş olmalıydı. Yüz üstü yatan heykeli çevirdiklerinde bütün güzelliği meydana çıkmıştı. Civarının en iyi mermerinden yapılmıştı. Şimdiye dek bundan daha güzel bir Efes Artemis’i bulunmamıştı. Miltner heykele “ Güzel Artemis” adını taktı. Miltner artık Belediye Sarayı’ndan ayrılmıyordu. 3 gün sonra 11 Eylül günü öbüründen daha büyük bir Artemis heykeli buldu.

Fakat enteresan bir şey vardı. İki Artemis’te yapının altına adeta gizlenmiş  bir vaziyetteydiler. Bir depremde yıkılmış olsalar kırılma olasılıkları çok yüksekti. Olsa olsa bulunduğu yere itilip üzeri toprakla örtülmüş olmalıydı. Çünkü bu binadan diğer yapılar için yapı malzemeleri alınmıştı. Bu heykellerde kırılıp götürülebilirdi.

Acaba bu durumu Efesliler’in Hristiyanlığa rağmen Artemis’e olan saygısına mı bağlamak gerekiyordu?

Güzel Artemis 1500 yıl toprak içinde rahat uyumuştu, fakat uyandığında pek rahat verilmedi…


Daha Türkiye’de pek kimse görmeden Brüksel’e bir sergi için gönderilmişti. Geri döndüğünde Selçuk’ta uygun bir müze binası olmadığından İzmir’de Fuar Arkeoloji Müzesi’nin en değerli eseri olarak 6 yıl boyunca sergilendi. Bu geçen sürede Efes’te yüzlerce eser çıktı ve zorunluluktan Selçuk’ta modern biz müze binası yapımına başlandı. Bittiğinde artık Artemis’in evine dönme vakti gelmişti. 1964 yılının bir Pazar günü kısa bir yolculuk yaparak evine geri döndü. 

İşte Artemis'in ihtişamı dünyayı kasıp kavurmuştu. O şu an evinde Efes Müzesi'nde insanlığı selamlamaktadır.

Tarihçi
Tolga MERT 



19 Şubat 2016 Cuma

AYASULUĞ YANGINI

AYASULUĞ YANGINI
Tarih 1402
Ankara Savaşı
Timur, bu savaş sonunda Yıldırım Bayezid’i yenip Büyük İskender’in yaptığı gibi Batı Anadolu yöresini egemenliği altına aldı…
Bizans tarihçisi Dukas’ın verdiği bilgiye göre Timur daha Anadolu’da iken maiyetindeki komutanların Efes’te toplanmalarını emretmişti. Bu bölgeyi üs olarak kullanmış ve çadırlar kurarak 1 ay kalmıştır.
Ayasuluğ Kalesi’nde de çok sayıda Osmanlı askeri bulunduğundan Timur burayı kuşatmış ve hatta kale içinde bulunan St. Jean Kilisesine büyük ölçüde zarar verdiği söylenir.
Bunların yaşandığı tarihlerde Aydınoğlu Beyliği içinde hanedandan zeki, kurnaz ve maceraperest bir genç yetişmişti. Kaynaklarda Kara Cüneyd olarak geçen bu bey, Timur bölgeden ayrılır ayrılmaz Ayasuluğ ve İzmir’de hak iddia etti. Osmanlılar, timur gelmeden önce İzmir’in yönetimini ona vermişti. Fakat, Timur buraları kendisine konukseverlik gösteren İsa Bey’in oğulları II. Umur ve Musa’ya bırakmıştı.
Bunun üzerine Cüneyd kardeşi Kara Hasan’ı da alarak adamlarıyla bu iki kenti ele geçirdi. Kara Hasan’ı bir miktar asker ile Ayasuluğ’da bırakarak kendi de İzmir beyi oldu .
Ayasuluğ elinden alınan II. Umur, amcası olan Menteşeoğlu İlyas Bey’den yardım istedi. Balat’ta (Eski Miletos’ta) toplanan Umur ve İlyas beylerin askerleri 6 bin kişi ile Ayasuluğ’a saldırdılar. Bundan Cüneyd’in haberi olmamıştı. Acilen bir ulak ile İzmir’e Cüneyd’e haber gönderildi. Fakat Cüneyd kendisini tehlikeye atıp yardıma gelmedi.
Kent surları içinde etrafı kuşatılmış olan halk ve askerler teslim olmak gerektiğini söylediler. Kara Hasan, yapacak bir şey olmadığını anlayınca teslim olmamak adına kenti ateşe verdi. 2 günde bütün kent kül ve enkaz yığını haline geldi. St. Jean Kilisesi ve evler, camiler, hamamlar büyük ihtimalle bu yangın ve savaş sırasında yerle bir oldular.
Kara Hasan iç kaleye çekilip kendisini birkaç ay burada savunmayı başarmıştı. Fakat yine Cüneyd’ten yardım gelmeyince teslim oldu. Ardından Marmaris Kalesine hapsedildi. Cüneyd bunu duyunca en güçlü adamları ile Marmaris’e gitti ve kardeşine geldiğini bildirdi. Kara Hasan’da bir yolunu bulup kalenin nöbetçilerine içki ziyafeti verdi. İçkinin etkisiyle Kara Hasan’ın kaçırıldığının farkına bile varmamışlardı.
Cüneyd daha sonra Ayasuluğ’u geri almak için kenti kuşattı, cinayetler işledi. Fakat bütün bunlara rağmen Umur ve Cüneyd barıştılar, hatta Cüneyd, Umur’un kızıyla evlendi. Anca 1425’te ıı. Murad’ın askerleri tarafından yakalanarak idam edildi. Daha sonra 1426 yılında Ayasuluk Osmanlılar hakimiyetine girmiş oldu.
Yani filler tepişirken olan çimenlere oluyor. Bugünde Ayasuluğ’un yani Selçuk’un kaderi bu şekilde, filler tepişiyor kaybeden yine kentimiz ve insanımız oluyor. Kavga eden yine barışıyor olan yine bizlere oluyor. Bu güzelim kentimiz bir türlü ileriye taşınmıyor. İktidar mücadeleleri yüzünden kent iktidarsızlaşıyor.
Nede şanslı ama Selçuk Efes ...
Tarihçi Tolga MERT


11 Şubat 2016 Perşembe

İbni Battuta' nın Ayasuluğ'u ziyareti

İbni Battuta' nın Ayasuluğ'u ziyareti 

1330’lu yıllar,

İlk kez Müslüman bir gezgin Ayasuluğ’u görmüştür.

İbni Batuta.

Bu dönemde Ayasuluğ’u Aydınoğlu Hızır Bey yönetiyordu.

İsa Bey Camii henüz yapılmamış (1375’ te yapılacak)  ve St. Jean Kilisesini sağlam olarak gören tek gezgin o olmuştur. Efes’i gördüğünde ise “Burası, Rumlar katında kutsal, eski ve büyük bir kenttir” demiştir.

St. Jean Kilisesini de şu ifadeler ile anlatıyor:

Burada iri kesme taşlardan inşa edilmiş büyük bir kilise vardır. Rumların inançlarına göre pek değerli tutulduğundan vaktiyle buraya dört bir yandan ziyaretçiler gelmekteyken, kenti Müslümanlar alınca onu Cuma Mescidi çevirmişler. Binanın duvarları renkli mermerden, tabanı ise beyaz mermerden yapılmıştır. Çatısı kurşunla örtülü. Çeşitli ebatlarda on bir kubbesi var. Her kubbenin altında suyunu ırmaktan alan bir havuz bulunuyor. Irmağın iki tarafını cins cins ağaç, asma çardakları, yasemin yetiştirilen tarlalar kaplıyor. Mabede tam on beş kapı açılıyor."

Aydınoğlu Hızır Bey ile karşılaşması:

"Bu şehrin hakimi Aydınoğlu Hızır Bey’dir. Onu daha önce Birgi’de babasının yanında görmüştüm. Tekrar karşılaştım. Onu at üzerinde selamladığım için benden hoşlanmadı. Bu davranışım, onun beni hediyesiz bırakmasına sebep oldu. Onların adetince yolcu selam vermek için atından inmelidir. O zaman beyler de atlarından inip selamı alırlar. Bu hareket onların katında pek beğenilir.

Hızır Bey bana “Nah” adı verilen sırma işlemeli, ipek elbise göndermekle yetindi, başka bir şey vermedi ! "

Ayasuluğ’da kırk altına bakire bir Rum dilberi (kızı) satın aldım. Sonra İzmir beldesine yöneldik…

İşte gittiğin yerin adetini bilmezsen, ortama ayak uyduramazsan oralarda sana anca Nah verirler. Ayasuluğ’da Bolcana Rum cariyeler olmalı ki, içlerinden bakire olanların bir tanesini İbni Batuta satın almış, her kentten böyle almışsa büyük bir kadın kafilesi kurmuş olmalı :) 

Tarihçi - Tolga MERT







2 Şubat 2016 Salı

" SELÇUK ESKİ SAAT KULESİ "

Eski Saat Kulesi

Evet saat kulesi, eskilerimizin bildiği St. Jean yokuşunun karşısında ki meydanda yıllar önce duran saat kulesi. Hala daha dedelerimiz, nenelerimiz o meydana saat kulesi meydanı diyorlar. Duyabiliyorum iç sesinizi “ ahh ahh keşke orda olsa, ne anılarımız var orda ” diye … Peki bu saat kulesine ne oldu?

 

Eski Saat Kulesi
Geçen gün, sosyal medyada nostaljik duygular ile paylaştığım o saat kulesinden sonra, eski belediye başkanlarımızın katkıları ile saatin akıbetini öğrenmiş olduk.
Saat belediye eski başkanımız rahmetli Cahit Tanman zamanında Avusturya Kazı Evi’nin Avusturya’dan getirtip Selçuk’a hediye ettiği bir saat imiş. Daha sonraları, çok eski model olduğu için arıza yapmış. Parçasını Türkiye’de bulamadıkları için, kazı evine danışılmış. Fakat onlarda bulamamış parçayı. Sonra bozuk saatin orda ne işi var denilmiş ve hooop kaldırılmış.
Yerine Artemis Heykeli ve Şehir Kapısı’nın sembolleri yapılmış.
Fakat bu da yeterli görülmemiş o alan için ve şimdiki düzenleme yapılmış.
Sonraki dönemlerde saat araştırılmış ve Kütahya’nın bir ilçesinde bulunmuş. Yapılan talepler yanıtsız kalmış. Ardından yeni bir proje arayışına girilmişti. Bunu duyan Quatman ailesi projenin tamamına talip olmuştur.
“Belediyenin ilgili birimleri ile ortak çalışma başlatılmış, modern mimari tarzda ve uygun boyutlarda yapılması, üzerinde Antik Çağ’dan Cumhuriyet’e kadar geçen dönemi anlatan figürler olacağına ve eski yerine konulacağına karar kılınmıştı” …
Fakat sonralarında değişen durumlar karşısında Quatman ailesinin yaptırdığı saat kulesi, bugün garajın oradaki meydana dikilmiştir. Ama insanlar hala eski saatin bulunduğu yere saat kulesi meydanı diyorlar, tezatlıklar ilçesiyiz …
Kentin belirli tarihsel, düşünsel, duygusal dokuları vardır. Bu dokuları korumak ve kollamak halkın ve yöneticilerin en önemli görevlerindendir. Kişiler gider, gelir. Aslolan halk ve içinde yaşadığı kenttir. Selçuk gibi tarihi bir kentte yaşadığımız için emin olun ki çok şanslı kişilerdeniz bu dünyada.  Bunun değerini bilmemiz çok ama çok önemlidir.
Ha bu arada eski saat kulesinin akıbeti ne mi oldu?
Soma Kamyoncular Derneği Kooperatifinde imiş.
Ne  işi varsa orda ,
Bizden çok şehir gezmiş …

Gezgin saat kulemizin sembolik dahi olsa geri gelmesi dileklerimle …

Selçuk Efes Kent Belleği #EfesSelçuktanerelergezilir

  Selçuk Efes Kent Belleği Zaman Yolculuğu Efes Selçukluların ve Efes Selçuk’un tarihine, doğasına, insanına ilgi duyanların paylaşım noktas...