"İzmir-Aydın demiryolu" projesi, Ayasuluğ (Selçuk)' un kaderini değiştiren en önemli proje olmuştur. İngilizlerin demiryolu imtiyazını Osmanlı’dan almasıyla birlikte proje İzmirli İngiliz tüccar Robert Wilkin’in şirketine verilmiştir. Demiryolunun sağında ve solunda yer alan 30’ar millik mesafe içinde olan ve devlete ait tüm kömür madenlerinin şirket tarafından işletilmesi kararlaştırılmıştı.
Aslında bu demiryolu projesinde Ayasuluğ yoktu. Belevi’ye kadar sorunsuz gelen demiryolu, Selatin dağından direkt Aydın’a bağlanacaktı. Fakat Selatin Dağı’nın delinemeyeceği anlaşılınca sorunlar ortaya çıktı ve çalışmalar durdurulup, genel müdür görevden alındı. Bunu üzerine Hindistan’da başarılı işler yapmış olan Edward Purser projeye görevlendirildi. Purser’ın hesaplarına göre demiryolu 20 mil uzatılarak Ayasuluğ üzerinden Aydın’a gitmesi kararlaştırıldı.
Ayasuluğ’da başlayan bu çalışmalar esnasında ortaya çıkan tarihi eserler burada bir müze kurma düşüncesini ortaya çıkarmıştır. Bu eserlerin kaybolmamasını ve korunmasını talep eden dönemin İzmir Demiryolu Müdürü De Larke, sadrazamlığa bir yazı yazarak burada bir müze kurulmasını istemiştir. Yazı aynen aşağıdadır;
Eski Grek şehri Efes'te Ayasuluk civarında yaptığımız demiryolu çalışmaları sırasında, üzerinde yazılar olan işlenmiş mermer bir blok bulduk. Eski bir şatoya ait olan bu buluntular demiryolu şirketi emrindeyse de anlaşma gereğince sizin iradeniz altında olması gerekir. Yolun inşasına devam edebilmek için kale duvarını kesmek zorunda kaldık. Buradan daha birçok şeyler bulacağımıza eminim. Bu eşyalardan hiç biri kaçırılmak amacı ile çalınmamıştır.
Demiryolunu ziyarete gelen Avrupalıların gözü önünde ve onların teşvik için bir müze oluşturulduğu halde, kaza müdürü haberim olmadan onları kaldırtmıştır. Bizim çalışmalarımızı da yarıda kesmiştir.
Eğer bu eşyalar cahil Grek kasabalılarının eline geçerse, orada bir hazine bulmak ümidi ile bunları yok edeceklerdir. Tren yolu deseni olan S.M.S çok kıymetli olmasına rağmen şirketin hakkı gasp edilmiştir.
Sizinle konuşmaktan çok memnunum ve zamanla birçok enteresan şeylerin bulunacağını ümit ediyoruz. Bu değerli eşyaların bulunduğu müzenin, benim gözetimim altında kurulmasını saygılarımla rica ederim.
Bundan sonra bu yazı üzerine sadrazamlık tarafından padişahlık makamına 6 Temmuz 1863 yılında konu ile ilgili bir yazı yazılmıştır:
"Meclisi Vala tarafından sunulan mazbatadan anlaşıldığı gibi Ayasuluk civarında inşa olunan demiryolu üzerinde bulunan harap kale duvarı ile köprü yakınlarında yazılı ve işlenmiş bir takım mermer taşlar bulunmuştur. Bunların antlaşma esaslarına göre Osmanlı Devletine iadesi gerekir. Fakat çıkan eserler o kadar değerli şeyler olmadığından İzmir Demiryolu Müdürü Mösyö De Larke'nin Osmanlı Devletine olan dilekçesi üzerine, yolun geçeceği yerde bir müzenin kurulmasının isabetli olacağı anlaşılmıştır. Bu eserlerin içinde, eğer kıymetli şeyler olursa İstanbul'a gönderilmek üzere, Mösyö De Larke'nin nezaretinde bir müzenin kurulmasına izin verilmesi hususunda İzmir Valisi Paşa Hazretlerine ve demiryolu komiseri Miralay Reşat Bey'e, aynı zamanda Ticaret Nezareti'ne de bilgi verilmesi ve bu hususta yüksek emirlerinize göre hareket olunacağı beyan olunur."
Bu yazışmalar üzerine 7 temmuz 1863’te padişah emrinde; “Sadaret teskeresi padişaha sunulmuş, konu edilen hususlar uygun görüldüğünden, İzmir Valisine, demiryolu komiserine ve Ticaret Bakanlığı!na bilgi verilmesi ve gereğinin yapılması” istenmiştir. Anca Türkiye!de müzecilik çalışmaları henüz başlamadığından Ayasuluğ Müzesi kurulamamıştır.
Cumhuriyet döneminde Selçuk-Efes'te bulunan antik buluntular toplanarak yerel bir müze haline getirilmesi düşüncesi ilk defa 1929-1930 yıllarında ortaya atılmıştır. Dönemin İzmir Valisi Kazım Dirik'in başkanı bulunduğu İzmir Asarı Atika Muhipleri Cemiyeti aldığı bir kararla burada bir müze kurdular. Ancak bu müze depo niteliğinden olmaya gidemedi.
Selçuk'ta 1960-1964 yıllarında yapılan yeni müze binasının teşhir ve tanzimi işleri yapıldıktan sonra 7 Kasım 1964'te ziyarete açıldı. Müzenin plan ve projelerinin hazırlanmasında Avusturya Arkeoloji Enstitüsü'nden Prof. Dr. Franz Miltner'in de yardımları olmuştur. Bundan sonra müzeye 1976 yılında yeni bir bölüm eklenmiş ve müze daha da genişletilmiştir.
Efes Müzesi'nin bitişiğinde bulunan ve müze tarafından 1969-1972 yıllarında restore edilen Saadet Hatun Hamamı’dır. Kitabesi günümüze gelememiştir. Yapı üslubundan XVI. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Moloz taş ve tuğladan yapılan hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir.
Müze, bir kentin kültür deposudur. Hem maddi hem de manevi geçmişinin öğretildiği, sergilendiği bir okuldur. Modern ve gelişmiş ülkelerin hepsinin modern ve gelişmiş bir müzeleri vardır. Çünkü bilirler ki, kimseyle konuşmadan bir yeri tanımanın yolu o bölgenin müzesinden geçmektedir. Turizmine de en büyük katkıyı sağlayan yerlerdir.
Selçuk-Efes dünyanın en büyük açık hava müzesidir. Bunun yanında antik eserlerin sergilendirği Efes Müzesi ve yakın geçmişimizi sergileyen Kent Belleği-Müzesi vardır. Çekinmeyin gidip görün buraları, velhasıl tarihini bilen insanlar bulundukları yere dört elle sarılır ve hiç bırakmazlar. O kentte onları bırakmaz…
Tarihçi Tolga MERT
Kurulan ilk müzeden görüntüler.
Ayasuluğ’u demiryolları ile tanıştıran Edward Purser (solda) Aziziye’deki (Çamlık Köyü) evinde misafirleriyle. (Papaz Şirince’li, diğeri Carl Humann)
Kaynak: Tarihçi Ali CAN