1 Aralık 2015 Salı

ÜSTÜ İNCİR AĞACI ALTI CELSUS KÜTÜPHANESİ

Üstü incir ağacı
Altı Celsus Kütüphanesi...
"Hueber'in eksik parçaları buluş hikayesi"
Celsus Kütüphanesi’nin bina kalıntılarına 1903-1904 yılları arasında yapılan kazılarda rastlanmıştır. Yüzyıl önceki kazılarda ortaya çıkan bu binayı 1970-1978 yılları arasında yürüttüğü çalışmalar ile ayağa kaldıran Avusturyalı Mimar Friedmund Hueber’dir.
Hueber yaşadığı ilginç olayı ise şöyle aktarmaktadır;
''Binanın parçaları 1903-1904 kazılarında çıkmıştı. 7 parça Avusturya'ya gitmiş, parçaların bir kısmı Efes'te idi. 52 parça ise İzmir'deki Agora Açık Hava Müzesine gönderilmişti. Bunları bir araya getirirken, çok enteresan bir olay yaşadık.
Arkadaşlarımla 52 parçayı incelemek ve almak için İzmir'e geldik. Alanın tamamını gezdik. Efes'ten hiçbir parçaya rastlamadık. Müzenin bekçisi, öğle tatilinde bizim içeride kalmamıza izin verdi. Arkadaşlarımla tepede bulunan bir incir ağacının altında umutsuzca otururken, baktık ki eksik parçalar oturduğumuz tepenin altında gömülü. Bir arkadaşım ucu görünen bir taştaki motifin Efes’in mimarisiyle uyumlu olduğunu söyleyince çok ilgimizi çekti. Birkaç gün süren çalışma sonunda, kaybolan parçaları o tepenin altında bulduk. Aslında çok da iyi olmuştu, çünkü toprak, parçaları korumuştu.''
Hueber, ''Efes, 1978 yılına kadar düz bir alandı, Celcus'un ayağa kalkmasıyla Efes kentine 3. boyut kazandırılmış oldu. Bunu gözlerimizle gördük ve gördük ki burası bir köy mimarisi değil, enfes bir mimari zekanın ürünüdür, anladık ki bir metropolün merkezindeyiz''
“2009 yılı Anadolu ajansı Röportajından”

Tarihçi - Tolga MERT 

EFES KAZILARI TARİHİ

EFES KAZILARI TARİHİ
19. yy’da Avrupa’da yaygınlaşmaya başlayan sömürgecilik faaliyetleri, üç kıtada hüküm süren fakat zayıflamış Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarında da etkili olmaya başlamıştı. Yaygınlaşan sömürgecilik faaliyetlerinin doğal bir sonucu olarak sosyal,kültürel ve ekonomik alanlarda Osmanlı değişime uğramış ve açık bir sömürü pazarı haline gelmiştir. İşte bu esnada Avrupalılar kökenlerinin Yunan Uygarlığına dayandığını savunup, Anadolu topraklarında geçmişini aramak bahanesiyle İndiana Jones’luk yani hazine avcılığı yapmaya başladılar. Troya,Halikarnas,Bergama ve Efes’de Avrupalıla tarafından yapılan kazılarda elde edilen antik eserler Osmanlı Devleti’nin yürürlükteki tüm yasalarına karşın yasa dışı yollarla ve çoğunlukla askeri gemiler ile kendi ülkelerindeki müzelere götürüldü.Bu konu hakkında birçok yerde söylenen “Alt tarafı taş bunlar gitse ne olur? 3-5 eski şey için kimseyle kötü olmayalım “ gibi cümleler gerçeği yansıtmaz.Zayıflamış ve yıkılma sürecinde olan bir devlet bunların derdine elbette ki düşemezdi ve tek dert bu devlet nasıl kurtulur? sorusuydu.

Kısaca genel konjektürden bahsettikten sonra Batı Anadolu Uygarlıklarının en önemlisi Antik Yunan’ın zengin liman şehri, Roma İmparatorluğunun Asya eyaletinin başkenti ve dünyanın 2 önemli kadınının Artemis ve Kutsal Meryem’in evi Efes’in, bu faaliyetlerde ki macerasından bahsetmemiz gerekirse;
Efes antik kentinin kazıları ilk olarak 19. Yüzyılın 2. Yarısında başlamıştır.1863 yılının Mayıs ayında İngiliz Mühendis John Turtle Wood efsanevi tapınak Artemisi bulmak amacıyla araştırmalara başladı.Wood İngilizler’in yapmakta olduğu İzmir-Aydın demiryolu işinde çalışmaktaydı.Diğer yandan Londra British Museum’un parasal desteği ile tapınağın yerini belirlemek için Osmanlı Devleti’nden izinsiz sondajlar yapmaya başlamıştı.Diğer yandan İngiltere hükümetinin istekleri doğrultusunda ve Osmanlı’nın uyguladığı denge siyasetinin sonucu olarak kazı izinleri çeşitli fermanlarla verilmiştir. Wood sonuca 1869 yılında ulaşmış ve tapınağın temel kalıntılarınu bulmuştur. Fakat işler istenildiği gibi gitmedi ve tapınağın kötü durumda olması, önemli verilere ulaşılamamış olması gibi sebeblerle 1874 yılında sponsorların finansal desteğini geri çekmesine neden olmuştur.1863 ile başlayıp 1874 yılında sona eren Wood’un maceraları süresince elde ettiği eserleri “padişah fermanlarına uygundur” denilmiş ve genellikle askeri gemilerle British Museum’a götürülmüştür.İngiliz kazılarının Efes’te son bulması ise David G. Hogarth’ın 1904/1905 yıllarında yaptığı çalışmalar ile son bulmuştur.

Wood’dan 21 yıl sonra ve yine Osmanlı’nın denge politikası gereğince İngilizler’den uzaklaşıp Alman tarafına yönelen Osmanlı da bu durum arkeolojik çalışmaların seyrini de değiştirmiş ve kökendaşı olan Avusturyalılar’ı Efes’e çekmiştir.Avusturyalılar’ın macerası ise ; 1895 yılında Viyana Üniversitesi klasik arkeoloji profesörü ve Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’nün ilk başkanı Otto Bendorf ile başlamıştır.Bu kazıların başlamasındaki en önemli etken ise girişimci Karl Mautner Ritter von Markhof’un yapmış olduğu bağıştır.Başlangıçtan 1906 yılına kadar bulunan kalıntılar Viyana’ya götürülmüş ve bugün Kunsthistorisches Museum’un Ephesos-Museum bölümünde sergilenmektedir.1906 yılından itibaren ise çıkarılan kalıntılar Selçuk’ta kalması sağlanmıştır.1. ve 2. Dünya savaşlarında kesintiye uğrayan kazılar 1954 yılından itibaren günümüze kadar kesintisiz devam etmektedir.

Efes’te çalışma yapan Avusturyalı kazı başkanları ve kazı alanları ise ;

1895- Otto Benndorf ve Rudolf Heberdey – Limanla agora arasındaki kısım ve Artemision
1926- Josef Keil – Büyük gymnasionlari Yedi Uyurlar Mezarlığı ve St. Jean Bazilikası
1954- Franz Miltner – Kuretler caddesi civarı, Hadriyanus Tapınağı ile St. Jean Bazilikası’nın ilk kez yeniden ayağa kaldırılması
1960- Fritz Eichler – Yamaç Evler civarı ve Artemision
1969- Hermann Vetters – Yamaç evler 1 ve 2 , Celsus Kütüphanesi ayağa kaldırılmış
Gerhard Langmann ile Stefan Karweise’nin kazı başkanlığında tarihsel topografya araştırmaları derinleşerek Agora,Artemision, Tiyatro,Aziz Meryem Kilisesi ve Stadion civarı kazılarına devam edilmiştir.
1998- Friedrich Krizinger
2010- Sabine Ladstaetter
Tarihçi - Tolga MERT 






EVLİYA ÇELEBİ ANLATIMIYLA SELÇUK'UN FAKİRLİĞİ

EVLİYA ÇELEBİ ANLATIMIYLA SELÇUK'UN FAKİRLİĞİ 
Evliya Çelebi demiş ki; Selçuk'un insanı çok fakir ...
Aydın Bey oğlu İsa Bey Selçuk’u Cemşid’in soyundan Aya Sulya adında bir Rum kralından almıştır.Osmanlı İmparatorluğundan da Yıldırım Bayezid Han tarafından fethedilmiştir.Timur’un Anadolu’yu fethetmesiyle Aydınoğlu beyliği tekrar bağımsız olmuştur.Şu anda 150 akçe gelir getiren bir kaza olup Sığla sancağı’na bağlıdır.Komutanı ve kırk adet kale muhafızı vardır.Ayanı yoktur fakiri çoktur.
Kalesi düzlük bir alanın ortasından çıkan sivri kaya üzerine yapılmıştır.Etrafı yirmi bin üç yüz adımdır ve çevresinde hendek yoktur.Toplam kırk kuledir.Güney’de iki demir kapısı vardır.Önden yokuştur.Kale içinde yirmi toprak örtülü ev ve mescit vardır.Bütün sokakları yalçın kayadan kaldırımdır.
Bu kalenin içinde bir kat daha kale vardır içinde imaretten başka bir şey yoktur.Baştan başa yıkıktır ve harap binalar vardır.Kıbleye bakan kapısı sanatlı eski kapı Bizhad gibi (15. Yy’da yaşamış İranlı bir minyatürcü)
Ayasuluğ insanı parasız, sefil ve mahsülleri ambarlarında bozulur ve tuzları sulanıp erir.Ama büyük evliyaların ruhlarını barındırmasından dolayı bu şehir sakindir.Aşağı varoşta yüz adet toprak örtülü evleri , yirmi adet dükkanı ve bir mescit ve küçük bir hamamı vardır.Çarşı meydanının ortasında büyük çınarın ucunda bir ab-ı hayat kuyusu vardır ve Temmuz da buz parçası gibidir.Bütün evlerin küçük bahçesi vardır.
Bu şehrin havası çok ağır olduğundan atları ve eşekleri sıtma tutar.Ancak eskiden buranın havası gayet güzelmiş.Bu şehir idari olarak ikiye ayrılmıştır.Şehir kısmı Aydın Sancağı’na kale kısmı Sığla Sancağına bağlıdır.
Keten ve keneviri meşhurdur.Keten ve kenevirler o kadar yüksek olur ki arasında at, deve gezse kaybolur.
(Evliya Çelebi)


ST. JEAN KİLİSESİ ve TAKİP KAPISI

St. Jean Bazilikası'nın Takip Kapısı 
Bugün Yine Yerinde Yok
Bu çizimde topraklarımızdan götürülen bir başka eseri görmekteyiz.
Bugün Ayasuluk Kalesi ve St. Jean Kilisesi'nin girişi olan yer, " Takip " kapısı olarak nitelendirilmektedir literatürde.Buraya takip kapısı denmesinin sebebi eskiden kale ve kilisenin girişinin üstünü süsleyen bu kabartmalarda Akhilleus’un ( Aşil ) hayatından alınmış takip sahneleri olduğu için bu sıfatla anılmaktadır.
6. yy veya 7. yy Bizans eseridir. .

Bu kabartmalar bugün İngiltere'de Woburn Abbey Galeri'de sergilenmektedir...
Artık geri dönmesinin vakti gelmiştir aslında.Her eser yerinde anlamlı ve güzeldir.





Tarihin Ete Kemiğe Bürünmüş Hali: Anadolu’dur

Bugün “Antik Yunan” diye sunulan ne varsa, onun çoğu aslında Anadolu’nun etinden, kanından, toprağından beslenmiştir. Felsefenin kıvılcımı, ...